Ortadoğu’daki Gerilim ve Ekonomik Belirsizlikler

Ortadoğu’da yaşanan siyasi gerilimler ve çatışmalar, yatırımcıların risk iştahını azaltarak küresel piyasalarda belirsizliği artırıyor. Bu durum, yatırımcıların daha güvenli limanlara yönelmesine ve riskli varlık olan hisse senetlerinden uzaklaşmasına neden oluyor.

Dünya genelinde enflasyonla mücadele için uygulanan sıkı para politikaları da ekonomik büyüme endişelerini artırıyor. Resesyon riski, yatırımcıların risk algısını yükselterek borsada satış baskısı oluşturuyor.

ABD İstihdam Verilerinin Etkisi

Bugün açıklanacak olan ABD’deki özel sektör istihdamı verileri, yatırımcıların yakından takip ettiği bir veri. Bu verinin beklentilerin üzerinde gelmesi, Fed’in faiz artırım döngüsünü uzatabileceği endişelerini artırarak küresel piyasalarda risk iştahını azaltabilir.

BIST 100 Endeksi İçin Kritik Seviyeler

Analistler, BIST 100 endeksi için 9.200 ve 9.100 seviyelerinin destek, 9.400 ve 9.500 seviyelerinin ise direnç konumunda olduğunu belirtiyor. Endeksin kısa vadede bu seviyeler arasında dalgalanabileceği öngörülüyor.

Bankacılık ve Holding Sektörlerinde Düşüş

BIST 100 endeksindeki düşüşte en büyük payı bankacılık ve holding sektörleri aldı. Bu sektörlerdeki hisse senetlerinde yaşanan satış baskısı, genel piyasa sentimentini olumsuz etkiledi.

Borsa İstanbul’daki düşüş, küresel piyasalardaki belirsizliğin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Ortadoğu’daki gerilim, ekonomik büyüme endişeleri ve ABD’deki istihdam verileri gibi faktörler, yatırımcıların risk iştahını azaltarak borsada satış baskısı oluşturuyor. Kısa vadede piyasaların bu belirsizlik ortamında dalgalanmaya devam edeceği öngörülüyor.

Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, gün sonunda düşüşle kapandı. Bu durum, hem yerel hem de küresel faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan belirsizlik ortamının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Küresel Etkiler ve Yerel Endişeler

Küresel piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, Borsa İstanbul’u da etkilemeye devam ediyor. Özellikle ABD’de açıklanan makroekonomik verilerin karışık sinyaller vermesi, yatırımcıların risk iştahını azaltarak satışlara neden oldu. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasındaki olası gevşeme beklentileri, bir yandan piyasalara olumlu yansıyabilirken, diğer yandan ABD ekonomisinin beklenenden hızlı soğuması endişesi de yatırımcıları tedirgin ediyor.

Yerel piyasada ise gözler, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklayacağı Orta Vadeli Program’a çevrildi. OVP’deki büyüme, enflasyon ve cari açık hedefleri, yatırımcıların beklentilerini şekillendirecek önemli bir veri olarak öne çıkıyor.

Sektörel Değerlendirme

BIST 100 endeksindeki düşüşe rağmen, tüm sektörler aynı performansı göstermedi. Gayrimenkul yatırım ortaklığı sektörü, diğer sektörlere göre daha iyi bir performans sergilerken, madencilik sektörü en fazla kaybeden sektör oldu. Bu durum, sektörlerin farklı temel faktörlerden etkilendiğini gösteriyor.

Teknik Analiz ve Geleceğe İlişkin Tahminler

Teknik analizlere göre, BIST 100 endeksinde 9.800 ve 9.600 seviyeleri destek, 10.000 ve 10.100 seviyeleri ise direnç olarak görülüyor. Yani endeks, kısa vadede bu seviyeler arasında dalgalanabilir.

Gelecek dönemde piyasaları etkileyebilecek diğer önemli gelişmeler şunlar:

• ABD istihdam verileri: Cuma günü açıklanacak ABD istihdam verileri, Fed’in faiz artırım kararlarını etkileyebileceği için yatırımcılar tarafından yakından takip edilecek.
• Jeopolitik riskler: Küresel çapta yaşanan jeopolitik gerilimler, piyasalardaki belirsizliği artırabilir.
• Enerji fiyatları: Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, enflasyon beklentilerini etkileyerek piyasaları hareketlendirebilir.

Belirsizlik Devam Ediyor

Borsa İstanbul’da yaşanan düşüş, küresel ve yerel faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşan belirsizlik ortamının bir yansımasıdır. Yatırımcılar, bu dönemde daha dikkatli olmalı ve portföylerini çeşitlendirerek riski dağıtmalıdırlar. Önümüzdeki dönemde piyasaların yönü, küresel ekonomik gelişmeler, politik kararlar ve jeopolitik riskler gibi birçok faktöre bağlı olacaktır.

Yatırımların Dağılımı:

Bu yatırımlar, kıtalara ve bölgelere göre oldukça dengeli bir şekilde dağılmış durumda. Yatırımların en yoğun olduğu bölgeler şunlardır:

• Avrupa Birliği (AB): 828 yatırımla yüzde 38,75 pay
• Diğer Avrupa Ülkeleri: 457 yatırımla yüzde 21,65 pay
• Diğer Asya Ülkeleri: 233 yatırımla yüzde 5,63 pay
• Kuzey Amerika: 223 yatırımla yüzde 5,77 pay
• Yakın ve Orta Doğu: 213 yatırımla yüzde 3,19 pay

Öne Çıkan Ülkeler:

Yatırımların ülkelere göre dağılımında ise Hollanda 213 yatırım ve 23,5 milyar dolarlık sermaye pozisyonu ile ilk sırada yer alıyor. Hollanda’yı Birleşik Krallık (105 yatırım, 4,3 milyar dolar), Almanya (190 yatırım, 3,5 milyar dolar) ve ABD (208 yatırım, 3,3 milyar dolar) takip ediyor.

Yatırım Sektörleri:

Türk yatırımcıların tercih ettiği yatırım sektörleri arasında finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 67,5’lik payla ilk sırada yer alıyor. Bu sektörleri sırasıyla ulaştırma ve depolama, ana metal sanayisi, toptan ve perakende ticaret, madencilik ve taş ocakçılığı, kimya sanayisi, gıda, içecek ve tütün ürünleri imalatı ve gayrimenkul faaliyetleri takip ediyor.

Türk yatırımcıların yurt dışındaki yatırımları, Türkiye ekonomisinin önemli bir güç kaynağı olmaya devam ediyor. Bu yatırımlar sayesinde Türkiye’nin ihracatı da artıyor ve ülkeye döviz girişi sağlanıyor. Türk yatırımcıların girişimci ruhu ve yatırım kapasitesi, önümüzdeki yıllarda da küresel ekonomide önemli bir rol oynamaya devam edecek gibi görünüyor.

Sektörler ve Endeksler:

• Bankacılık endeksi yüzde 1,67 değer kaybetti.
• Holding endeksi yüzde 0,97 değer kaybetti.
• Sektör endeksleri arasında en çok kazandıran yüzde 3,39 ile spor, en çok kaybettiren ise yüzde 1,87 ile madencilik oldu.

Küresel ve Yerel Etkenler:

Analistler, küresel piyasalarda Fed’in faiz tutanaklarının ve çip üreticisi Nvidia’nın rekor gelir açıklamasının karışık bir seyir izlemesine neden olduğunu belirtti.

Yerel piyasalarda ise TCMB, politika faizini yüzde 50’de tutarak beklentileri karşıladı. TCMB ayrıca, TL mevduatını destekleyici, KKM’de düşüşü hızlandırıcı ve döviz kredilerinde artışı sınırlayıcı adımlar attı.

Yarınki Beklentiler:

Analistler, yarın yurt içinde veri gündeminin sakin olacağını, yurt dışında ise Japonya’da enflasyon, Almanya’da büyüme, ABD’de dayanıklı mal siparişleri ve Michigan Üniversitesi tüketici güven endeksinin takip edileceğini dile getirdi. Teknik açıdan ise endeks kontratında 10.700 ve 10.650 puanın destek, 11.000 ve 11.200 seviyelerinin direnç konumunda olduğunu kaydettiler.

Fed’in bu kararındaki temel etkenler şunlardır:

1. Ekonomik aktivitenin sağlam bir şekilde genişlemeye devam etmesi: Son veriler, ABD ekonomisinin 2024’ün ilk çeyreğinde güçlü bir büyüme kaydettiğini gösteriyor.
2. Güçlü istihdam kazanımları ve düşük işsizlik oranı: Mart 2024’te işsizlik oranı yüzde 3,6 olarak gerçekleşti ve son 50 yılın en düşük seviyelerinden biri oldu.
3. Enflasyonda düşüş gözlemlenmesine rağmen yüksek seviyenin devam etmesi: Mart 2024’te yıllık enflasyon oranı yüzde 3,5’e geriledi, ancak hala Fed’in yüzde 2’lik hedefinin üzerinde.
4. Son aylarda enflasyonda istenilen hedefe ulaşılamaması: Fed, enflasyonun kontrol altına alınması için daha fazla adım atılması gerektiğini düşünüyor.
5. İstihdam ve enflasyon hedeflerine yönelik risklerin dengeye doğru ilerlemesi: Fed, faiz artırımlarının istihdamı olumsuz etkilemeden enflasyonu düşürmeye yardımcı olacağına inanıyor.
6. Ekonomik görünümün belirsizliği: Fed, küresel ekonomi ve ABD ekonomisiyle ilgili belirsizlikleri göz önünde bulundurarak ihtiyatlı davranmayı tercih ediyor.
7. Enflasyon risklerine karşı son derece dikkatli olma gerekliliği: Fed, enflasyondaki olası artışlara karşı tetikte ve gerekli olduğunda faiz oranlarını daha da yükseltmeye hazır.

Fed’in faiz kararının yanı sıra bilanço küçültme programıyla ilgili de önemli bir gelişme yaşandı. Hazineden alınan tahvil ve menkul kıymetlerin satışı yoluyla bilanço küçültme programının hızı düşürülecek. Buna göre, hazine tahvillerinde aylık satış sınırı 60 milyar dolardan 25 milyar dolara düşürülürken, ipoteğe dayalı menkul kıymet satışı aylık 35 milyar dolar seviyesinde tutulacak.

Sonuç olarak, Fed’in faiz kararında enflasyon endişeleri ön plana çıkarken, istihdam piyasasının güçlü performansı da göz önünde bulunduruldu. Fed, ekonomik dengeyi korumak ve enflasyonu kontrol altına almak için ihtiyatlı bir politika izlemeyi sürdürüyor.

Rabobank Kıdemli ABD Stratejisti Philip Marey, enflasyondaki yükselişin Fed’in faiz indirimi planlarını ertelemesine neden olduğunu belirtiyor. Marey, ilk faiz indiriminin eylül, ikincisinin ise aralık ayında gerçekleşebileceğini öngörüyor.

FWD Bonds Başekonomisti Chris Rupkey ise enflasyonda düşüş olması halinde ilk faiz indiriminin eylül ayında olabileceğini savunuyor. Rupkey, Fed’in şeffaf olmak istemesi ve faiz indirimi için enflasyonda net bir düşüş görmek istemesi nedeniyle bu tarihin öne çıkabileceğini düşünüyor.

ING Group Uluslararası Başekonomisti James Knightley ise Fed’in faiz indirimi için daha temkinli davranabileceğini ve aralık ayına kadar bekleyebileceğini ifade ediyor. Knightley, yüksek enflasyon ve güçlü ekonomik göstergelerin Fed’in faiz indirimi planlarını etkileyebileceğini vurguluyor.

Berenberg Kıdemli Ekonomisti Dr Felix Schmidt ise Fed’in 2024 yılı sonuna kadar faiz oranlarında bir değişiklik yapmayacağını öngörüyor. Schmidt, 2025’te mali teşviklerin sona ermesiyle birlikte Fed’in para politikasını gevşetmeye başlayabileceğini ve 2025 sonbaharına kadar kademeli olarak 4 adet 25 baz puanlık faiz indirimi gerçekleşebileceğini belirtiyor.

Sonuç olarak, ABD ekonomistleri Fed’in faiz indirimine gidilmesi konusunda farklı görüşlere sahip. Uzmanlar, ilk faiz indiriminin zamanı için eylül, aralık ve 2025’in ilk çeyreği gibi farklı tarihler öngörüyor. Fed’in faiz indirimi kararı, enflasyon, ekonomik göstergeler ve mali teşviklerin durumu gibi çeşitli faktörlerden etkilenecek.

Anahtar Noktalar:

• Aylık enflasyon beklentinin üzerinde gerçekleşti.
• Yıllık enflasyon geriledi.
• Beklentiler Mart ayında faiz sabitliği, Mayıs ayında ise faiz indirimi yönünde.

Detaylı Analiz:

• Aylık Enflasyon: Ocak ayında TÜFE aylık bazda yüzde 0,3 artarak beklentileri aştı. Bu artış, gıda ve enerji fiyatlarındaki yükselişlere bağlanıyor.
• Yıllık Enflasyon: Yıllık enflasyon ise Aralık ayındaki yüzde 3,2’lik seviyeden gerileyerek yüzde 3,1’e düştü. Bu gerileme, bir önceki yıla göre fiyat artış hızının yavaşladığını gösteriyor.
• Piyasa Tepkisi: Enflasyon verilerinin açıklanmasının ardından dolar ve altın fiyatlarında bir miktar dalgalanma yaşandı. Borsa ve kripto para piyasalarında ise sınırlı bir hareketlilik görüldü.

Beklentiler:

• Para piyasalarındaki fiyatlamalar, Fed’in Mart ayında faiz oranlarını sabit tutacağını ve Mayıs ayında ise 25 baz puan indirebileceğini öngörüyor.

Ocak ayı enflasyon verileri, ABD ekonomisinde enflasyon baskılarının hala devam ettiğini ancak bir miktar hafiflemeye başladığını gösteriyor. Bu veriler, Fed’in faiz politikası üzerinde belirleyici rol oynayacak.

Bu plan, AB’nin ekonomik güvenliğini güçlendirmek için önemli bir adım olarak görülüyor. Ancak, bazı uzmanlar bu planın gerçekçi olmadığını veya hatta tehlikeli olabileceğini savunuyor.

AB’nin Ekonomik Güvenlik Paketi

AB’nin Ekonomik Güvenlik Paketi, üç ana unsurdan oluşuyor:

• Yabancı yatırımların daha sıkı incelenmesi: Paket, AB’ye yapılan yabancı yatırımların daha iyi taranması için yeni bir mekanizma öngörüyor. Bu mekanizma, AB güvenliği ve kamu düzenini tehdit edebilecek yatırımları tespit etmek için kullanılacak.
• İhracat kontrolleri: Paket, ihracat kontrolleri alanında daha fazla koordinasyon sağlanması için çalışmalar yapılmasını öngörüyor. Bu sayede, AB’nin hassas teknolojileri ihraç ederken karşı karşıya olduğu riskler azaltılacak.
• Hassas teknolojilerin korunması: Paket, hassas teknolojilerde dış ülkelerdeki yatırımlardan kaynaklanan olası riskleri belirlemek için üye ülkelere danışılmasını öngörüyor. Bu sayede, AB’nin hassas teknolojilere erişimi ve kontrolü korunacak.

Planın Gerçekçiliği

AB’nin ekonomik güvenliğini güçlendirmek için yabancı yatırımların daha sıkı incelenmesi ve ihracat kontrollerine daha fazla önem verilmesi önemli adımlardır. Ancak, bu önlemlerin AB’nin ekonomik güvenliğini garanti altına alıp alamayacağı tartışmalıdır.

Yabancı yatırımların daha sıkı incelenmesi, AB’nin ekonomik gelişimini olumsuz etkileyebilir. Yabancı yatırımlar, AB’ye yeni teknoloji ve iş fırsatları getiriyor. Bu yatırımların daha sıkı incelenmesi, AB’nin bu fırsatlardan yararlanmasını zorlaştırabilir.

İhracat kontrollerine daha fazla önem verilmesi de AB’nin ekonomik büyümesini sınırlayabilir. AB, hassas teknolojileri ihraç ederek önemli bir gelir elde ediyor. Bu gelirin azalması, AB’nin ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir.

Planın Tehlikeleri

AB’nin ekonomik güvenlik paketinin bazı tehlikeleri de bulunuyor. Bu tehlikeler şunlardır:

• AB’nin korumacı bir politikaya kayması: Paket, AB’nin yabancı yatırımlara ve ihracata daha fazla kısıtlama getirmesi yönündeki baskıyı artırabilir. Bu durum, AB’nin korumacı bir politikaya kaymasına neden olabilir.
• AB’nin rekabet gücünün zayıflaması: Paket, AB’nin rekabet gücünü zayıflatabilir. Yabancı yatırımların daha sıkı incelenmesi ve ihracat kontrollerine daha fazla önem verilmesi, AB’nin küresel pazarda rekabet gücünü azaltabilir.

AB’nin ekonomik güvenlik paketi, AB’nin ekonomik güvenliğini güçlendirmek için önemli bir adımdır. Ancak, bu paketin gerçekçi olup olmadığı ve olası tehlikeleri tartışılmalıdır.

Paketin gerçekçi olup olmadığı, paketin uygulanmasının etkisine bağlı olacaktır. Paketin uygulanması, AB’nin ekonomik gelişimini olumsuz etkilemezse, paketin gerçekçi olduğu söylenebilir. Ancak, paketin uygulanması, AB’nin ekonomik gelişimini olumsuz etkilerse, paketin gerçekçi olmadığı söylenebilir.

Paketin olası tehlikeleri ise, paketin uygulanmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır. Paketin uygulanmasıyla birlikte, AB’nin korumacı bir politikaya kayması veya rekabet gücünün zayıflaması gibi tehlikeler ortaya çıkabilir. Bu tehlikelerin ortaya çıkmaması için, paketin uygulanmasında dikkatli olunması gerekir.

Yatırım Bankalarından Tahminler

JP Morgan, Bank of America, Citigroup, Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi ABD’nin finansal merkezi Wall Street’in önde gelen yatırım bankaları, 2024 yılı için Brent petrolün varil fiyatının 75-90 dolar aralığında olacağını tahmin ediyor.

JP Morgan, ABD’de petrol talebinin dirençli olması, gelişen piyasalarda güçlü talep büyümesi ve Avrupa piyasalarında istikrar beklentilerine dayanarak Brent petrolün varil fiyatının ortalama 83 dolar olacağını öngörüyor.

Goldman Sachs da küresel resesyon riskindeki azalmanın petrol talebini olumlu yönde destekleyeceğini, ABD kaynaklı üretim artışlarının ise petrol fiyatlarındaki yükselişi törpüleyeceğine işaret ediyor.

Brent petrolün, bu yıl 70-90 dolar bandında seyredeceğini tahmin eden Goldman Sachs, fiyatların yıllık bazda 81 dolar ortalamasını yakalayacağını öngörüyor.

Morgan Stanley de küresel petrol arzındaki artışın talepteki yükselişin önüne geçeceği beklentisiyle Brent petrolün bu yılın ilk yarısında varil başına 80 dolar seviyesinde seyredeceğini, yılın ikinci yarısında ise düşüşe geçeceğini tahmin ediyor.

En Yüksek Tahmin BOFA’dan

Petrol fiyatlarına ilişkin en yüksek tahminin sahibi Bank of America, Brent petrolün varil fiyatının bu yıl ortalama 90 dolar civarında olacağını öngörüyor. En düşük tahmine sahip finansal kuruluş Citigroup da ABD’de artan petrol üretimi ile OPEC+ grubunun üretim kesintilerini sürdüreceği beklentisiyle bu yıl Brent petrolün varil başına ortalama 75 dolar olacağını öngörüyor.

Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşundan Tahmin

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings ise OPEC+ grubunun arz üzerinde kurduğu baskının yılın ilk yarısına kadar petrol fiyatlarını yukarı yönlü destekleyeceğini belirterek, Brent petrolün varil fiyatını bu yıl için ortalama 80 dolar olarak revize etmişti.

Arz ve Talebin Dengelenmesi Bekleniyor

Hollanda merkezli bağımsız danışmanlık şirketi International Commodity Consulting (ICC) Emtia Danışmanı Robbert Marneffe, bu yıl, OPEC+ grubunun kesinti kararları, ABD’nin faiz indirimlerinde “yumuşak iniş” aşamasına ne zaman başlayacağı ve ülkenin petrol üretiminde yakaladığı ivmeyi devam ettirip ettiremeyeceğinin yatırımcıların odağında olacağını söyledi.

Marneffe, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı Çin’in ekonomisini canlandırmak için teşvik paketleri kullanıp kullanmayacağı ve ülkedeki rafinerilerinin talep artışları ile jeopolitik gelişmelerin de bu başlıklar arasında yer alacağını belirterek, “2024’te petrol fiyatlarının varil başına 73 ile 93 dolar arasında kalacağını, çok geniş bir bantta seyretmeyeceğini düşünüyorum, ancak bu aralıkta sık fiyat dalgalanmalarına şahit olabiliriz.” dedi.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) bu yılın ilk çeyreğinde günlük 1,3 milyon varillik arz fazlası olacağına ilişkin tahminine atıfta bulunan Marneffe, söz konusu miktarın IEA’nın öngördüğü büyüklükte olmayacağını, arz ve talebin çoğunlukla dengede kalacağını vurguladı.

Marneffe, talebin beklenenden çok daha uzun bir süre artmaya devam edeceğine dikkati çekerek, “Birkaç yıl boyunca arz ve talep makasındaki açıklığın oldukça dar olacağına inanıyorum. Petrol akışı ve yatırımları zaten talebin daha yüksek seyrettiği Asya ve Afrika gibi bölgelere doğru kayıyor. Öte yandan Avrupa, enerji dönüşüm çabaları kapsamında petrol ve doğal gazı portföylerinden bu kadar hızlı ve olması gerekenden çok daha erken çıkarmasının bir bedeli olduğunu görebilir.” dedi.

Yatırımcı Beklentileri

ABD merkezli enerji enformasyon şirketi Energy Intelligence Group Petrol Piyasaları Ekonomisti Julien Mathonniere de çatışmalar, savaşlar veya terör saldırıları gibi jeopolitik gelişmelerin uzun vadeli eğilimler oluşturmadığını ancak fiyatları kısa vadede etkilediğini söyledi.

Tüketici Anketleri Direktörü Joanne Hsu, tüketici güveninin özellikle enflasyonun beklenen seyrindeki iyileşmelere bağlı olarak yükseldiğini belirtti. Hsu, tüketicilerin kısa vadeli enflasyon beklentilerinin bu ay yüzde 4,5’ten yüzde 3,1’e gerilediğini bildirerek, bu oranın Mart 2021’den bu yana kaydedilen en düşük seviye olduğuna dikkati çekti. Hsu, uzun vadeli enflasyon beklentilerinin de bu ay yüzde 3,2’den 2,8’e düşerek Temmuz 2021’den bu yana en düşük ikinci seviyesini kaydettiğini aktardı.

Tüketici Güveni İçin Olumlu Haber

Aralık ayı Tüketici Güven Endeksi’ndeki yükseliş, ABD ekonomisi için olumlu bir haber olarak değerlendiriliyor. Endeksteki yükseliş, tüketicilerin ekonomik duruma ilişkin iyimserliğinin arttığını gösteriyor. Bu durum, tüketim harcamalarının artarak ekonomiyi destekleyebileceğini düşündürüyor.

Enflasyon Beklentileri Düşüşünü Sürdürürse

Tüketici güveninin artışında enflasyon beklentilerindeki düşüşün önemli bir etkisi olduğu görülüyor. Enflasyon beklentilerinin düşüşünü sürdürmesi, tüketici güveninin daha da artmasına ve tüketim harcamalarının yükselmesine neden olabilir. Bu durum, ABD ekonomisinin büyümesine katkıda bulunabilir.

Ancak Enflasyon Beklentileri Yükselirse

Enflasyon beklentilerinin tekrar yükselmesi, tüketici güveninin düşmesine neden olabilir. Bu durum, tüketim harcamalarının azalmasına ve ekonominin yavaşlamasına neden olabilir.

Aralık ayı Tüketici Güven Endeksi’ndeki yükseliş, ABD ekonomisi için olumlu bir haber olarak değerlendiriliyor. Endeksteki yükseliş, tüketicilerin ekonomik duruma ilişkin iyimserliğinin arttığını gösteriyor. Bu durum, tüketim harcamalarının artarak ekonomiyi destekleyebileceğini düşündürüyor. Ancak enflasyon beklentilerinin tekrar yükselmesi, tüketici güveninin düşmesine ve ekonominin yavaşlamasına neden olabilir.